TARİHİN RÜZGAR GİBİ ESTİĞİ KASABA MELEKLİ...
MELEKLİ KASABASI...

Halk Hikayeleri

MELEKLİ ŞAHMARAN TEPESİ:  
  
Iğdır merkeze 5 km uzaklıkta İran, Nahçivan, Ermenistan, yolu üzerinde bulunan bu tepe tarihi açıdan oldukça önem arz etmektedir. Yöre halkı tarafından anlatılan efsanelere göre yılanların şahı ŞAHMARAN' ın yöre halkından olan Atebyle yaşadığı aşk bu tepede geçmiştir, ayrıca tepenin altında uçsuz bir mağara bulunmaktadır Şahmeranın yaşadığına inanılan tepe altındaki mağara 2002 yılında yüzeysel olarak üstü kapatılarak doldurulmuştur. Melekli belediyesi ve Iğdır Akut kulübü tarafından çevre düzenlemesi ve tepe üzerine Şahmeranın heykeli yapıldığı taktirde Iğdır’ın en önemli tarihi, turistik ve mesire alanlarından biri olacaktır. Tepe üzerinde yapılması planlanan sosyal tesisler sayesinde yakında açılacak olan sınır kapılarıyla birlikte ülkemize gelen yabancı turistler içinde önemli bir cazibe merkezi haline gelecektir.
HALK HİKAYELERİ:  
  
Melekli kasabasında asırlardan beri Şahmaran yani ayak kısmı yılan ve üst tarafı insan olan bir varlıktan bahsedilir durulur.peki Meleklide şahmaran efsanesi hakkında bilgiler nelerdir. Şahmaran Farsça bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Eskilerden beri Melekli ve ığdır civarında uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılırdı. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.


MELEKLİDE ANLATILAN ŞAHMARAN HİKAYESİNİN ÖZETİ :     
Yöre halkının inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, ve bütün yılanlar ığdırın Melekli Kasabası Kültepe Deliktaş mevkinde yaşarmış. Hükümdarları Şahmaran ise gözleri kilometrelerce uzağı görebilen, üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış. Söylenceye göre Bir gün Atabey adlı bir genç arkadaşlarıyla Şahmaran tepe etrafında yürürken bir kuyuya düşmüş kuyuda yaşayan yılanlar Atabeyi hemen alırlar kuyunun dibinde bulunan Şahmarana götürürler, Şahmaran Atabeyle biraz konuştuktan sonra yılanlara onu öldürmesini emreder fakat Atabeyin çok yakışıklı olduğunu hisseden ve yılanlara karşı cesurca direnişini gören Şahmaran Atabeyi affeder fakat ebedi olarak kuyuda onunla yaşaması ister, gel zaman git zaman Atabey kuyuda yaşamaktan sıkılmaya başlar ve Şahmarandan onu serbest bırakmasını ister Şahmaran ise bunu asla kabul etmez çünkü Atabeyi serbest bıraktığı anda insanoğlunun burayı bulacağını ve onlara zarar vereceğinin bilincindedir,  gün geçtikçe Atabeyin güzelliğinin bozulduğunu ve serbest bırakılması için yalvarışlarını gören Şahmaran artık dayanamayıp deliler gibi aşık olduğu Atabeyi serbest bırakmaya karar verir ve bırakır. Atabey ise bu kuyunun sırrını ve burada gördüklerini hiç kimseye söylemeyeceğine dair söz verir ve kuyudan ayrılır, bu arada dönemin padişahı amansız bir hastalığa yakalanmıştır ve onu bu hastalıktan kurtarmanın tek yolu yılanların şahı şahmaranın etinin suyunu kaynatıp içmekten geçermiş,baş Vezir ise padişahın hastalığına en çok sevinenlerden biriymiş, çünkü onunda en büyük arzusu Şahmaran’ı bulmakmış. Şahmaran’ı bulup onun etinin suyunu içerek bilgiye kavuşmak ve böylece saraydaki hakimiyeti eline geçirmekmiş,  padişahın baş veziri Atabeyin Şahmarandan haberdar  olduğunun hissediyormuş, bu yüzden baş vezir Şahmaran’ı bulmak için padişahtan hemen izin istemiş padişah ise amansız hastalıktan kurtulup eski gücüne kavuşmak için hemen baş vezirine yetki vermiş, baş vezir ise Atabeyi gidip evinden aldırmış ve haftalarca işkence yaptırarak  Şahmara’nın yerini söylemesini istemiş, Atabey ise konuşmamakta ısrarlı olunca vezir demişki bak Atabey biz Şahmaranı istemiyoruz padişahımız amansız bir hastalığa yakalanmış bu hastalıktan kurtulmanın tek yolu bir bitkide saklıymış var git ona söyle o bitkinin hangi bitki olduğunu desin bize Atabeyde buna inanmış ve tutmuş kuyunun yolunu Kuyunun yanına vardığında, vezirin askerleri yakalamışlar Atabeyi Meğer Atabey takip altındaymış. Atabeyi alarak Sarayda bekletmişler. Beklerken ölüp ölüp dirilmiş. Ama son pişmanlık fayda etmezmiş.     Şahmaran’ı altın bir tepside getirmişler. Başı gururlu ve dimdikmiş Şahmaran’ın. Atabeyden başka kimseye bakmıyormuş. Gözleri sadece ve sadece ona kilitliymiş. Bir süre sessizlik olmuş. Ve sonra Şahmaran dile gelmiş…     -“Ben sana bu topraklarda Aşk ölümünedir demiştim. Ve zayıf olan ölümü hak eder. Benim zayıflığım sana aşık olmamdır maalesef. Sen bana, ben de yılanlara ihanet etmiş oldum böylece. Başımın suyu zehirlidir. Bilgi kuyruğumdadır. Ceza istiyorsan zehirimi iç.” Demiş Atabey’e   Bu sözlerden sonra Şahmaran oracıkta kesilmiş. İki ayrı kazan kaynamış. Zehir kazanı ve bilgi kazanı.     Vezir Şahmaran’ın sözlerini dinleyerek kuyruk suyunu dikmiş başına. Atabey ise ölümden başka bir şey düşünmeden zehir dolu tası içmiş.   Vezir, hemen yıkılmış, vücudunun her yerinden kanlar fışkırmaya başlamış.Atabey, içindeki yangının azar azar söndüğünü hissetmiş ve yavaşça çıkmış gitmiş saraydan.   O günden beridir, o topraklarda , yoksul halkın arasında bir lokman hekim olarak almış yürümüş Şahmaran….
IĞDIR AKUD KÜLTÜR ARAŞTIRMA EKİBİ



Boz   Pişiyh
Anası oğluna ”Eye Elekber…hele çıx eşiye” diye seslendi.
Elekber evde divana uzanıp heyal qururdu.Axşam serini hele tezze tüşmüşdü.Elekber anasının sesine diyhsindi birden,divannan tüşüp çıxdı eşiğe.Baxdı ki anası oturup eyvanın pillekeninde,önündede ağzı düyümlü qara bir torba.
Anası Elekber’e;”Gel bu pişiyi azdır getsin.Apar o aşşağı meyhlelerin birine ötür.Bu pişiyhlerin elinnen dolanabilmek olmur hayatta.Zatan bununda qarnı burnundadı,böyüne sabaha balalıyar,o vaxt heç çekemmenik derdini.”dedi
Elekber orda burda çox eşitmişdi ki;”Pişiyin bığlarını yolsan,o pişiyh birde tapabilmez yolunu” diye.Elekber anasına dönüp dedi;”Ay ana,qoy ele men bunun bığlarını dibden vırım getsin,tapabilmesin birde evin yolunu.”

Elekber bele deyende anası qaşlarını endirip;”Sefeyh sefeyh danışma ey!Bele cür cür işleri hardan örgenirsiz bilmirem ki?Az danış,yeri get,gel yubanma orda burda.” dedi.
Elekber ilk okulun dördüncü sınıfını dört zayıf not ile pitirmişdi.İki günde bir oturardı dersin başına,o da ancaq Allah havarnan.Axlını vermişdi atari oyunlarına.Başınnan qalxmaq nedi bilmirdi oynun.Ağabeyisi Veli gelip,qulağının dibini şilleye vermiyene qeder oturmazdı dersinin başına.
Elekber evin son balasıydı.Veli’den yeke bir de Musa ağabeyisi varıydı.İki ağabeyiside evliydi.Musa’nın evi ayrıydı,Veli de arvadıynan hele babasının yanında qalırdı.İki otağlı evin balaca otağında yatıp qalxırdılar.
Anası Elekber’i herden bir ”Son beşiyim,evim eşiyim” diye sesliyerdi.Bunu çoğu vaxt evde qonaq olanda yapırdı.Elekber de utandığınnan pazı kimin qızarıp,qoyup qaçardı eşiye.Qonaqlar gidende de gelip anasına herslenerdi ele dedi diye.O herslenendede anasının daha da çox xoşuna giderdi.
Elekber,barmağını torbanın düyümüne ilişdirip,çıxdı kuçeye.Xırda,xırda adımlarnan sallana,sallana uzzaqlaşdı evden.
Bir müddet ilerledikten sonra iki meyhle aşşağıdaki caminin qabağında durup,yolun qırağındaki patosa baxtı;sonrada ”Ele men bu pişiyi haqqıdı atam bunun içine.Sağlam yerdi diyesen,iti qurdu da gelip ellemez torbayı.”diye fikirleşip zıqqana,zıqqana çıxdı makinanın üsdüne.Makinanın içine eyicene eyilip,züvdürdü elinnen torbayı.
Elekber qayıdıp eve gelende axşam ezanı tezze oxunurdu.Qaranlıqın hakimiyeti,yavaş,yavaş baş gösdermeye başlıyırdı qasabada.
Elekber,hayatın qapasınınnan girende gördü ki anası oturup eyvanda onu gözlüyür.
”Arxayin ol,halleledim” dedi anasına Elekber.
”Harda azdırdın pişiyi?”
”Cami hayatının qabağına bir patos eylemişdiler,onun içine saldım.”
”Be ömrü gödeyh olmamış,demirsen patosu aparıp işledeler?”
Elekber bunu heç yadına getirmemişdi.Rengi,urfu qaçtı birden.
Ama birez fikirleşdikten sonra patosun köyhne olduğu geldi yadına.Dönüp anasına;”Paton eskiydi ana,işledip elemezler,telesme.” dedi.
Bu cevap anasını heçde arhayin elemedi ama hava qararırdı diye de dala qayıtmasını da istemedi Elekber’den.
”Elese elini üzünü yu,gir eve dersine çalış” deyip girdi eve anası.
Axşam çöreyi yeyilende ne Elekber ağzını açıp bir kelime danışmışdı,ne de anası.O axşam Veli,arvadıynan getmişdi qaynatasına qonaqlığa.Elekber’in babası Sefer dayının heç bir şeyden xeberi yoxuydu.Onun heyvanlarnan arası çox eyiydi.Hele o pişiyhlerin çöreyini her gün özü öz elinnen vererdi.İneği,qoyunu yoxuydu Sefer dayının.Kômun qapısını aralayında,yeddi dene pişiyh balasıynan,üç dene de götü eyri cüce görülürdü.Zatan sefer dayıya dedesinnen qala qala iki tike yernen,bir de bu pişiyh balaları qalmışdı.Dededen qalanının üsdüne pek bir şey qoyammamışdı.Yayda o yerleri ekip piçer,evi ele geçindirerdi.
Sefer dayı durumun ferqine çoxdan varmışdı.Çünkü eve geldiği vaxtdan bu yana arvadıynan uşağının halını görürdü.İkisinin de ağzı berk,baxışları sabitiydi.
Sefer dayı arvadına ”Xeyirdi bele Refiqe,ye danışmırsız?” deye soruşdu.
Refiqe dönüp önce Elekber’e sonra da erine baxıp”Sefer,sene bir şey diyecem,yegin sen Allah herslenip eleme .” dedi.
Sefer dayı”De görüm,ne diyesen?” deye cevapladı arvadını.
Arvadı gözünü kilimin saçağına ilişdirip,dedi;”Boz pişiyi verdim Elekber’e azdırsın,o da aparıp eski bir patosun içine atıp.İndi de üreyimize qorxu tüşüp ki;patosu aparıp işledeler.”
Sefer dayı bunu eşidende hersinnen tişi bağırsağını kesdi ama heç ne ses elemedi.Görürdü ki;arvadı da uşağı da itten peşman olupdu.Sefer dayı tek ”günahı boynuna” diyebildi arvadına.
Sefer dayı ele diyende Refiqe’nin eli ayağı esim esim esdi.Dedi ”bes men neyniyim axı?Bir deyil beş deyil,hansının derdini çekim?Kôm doludu ağzına qeder pişiyhnen,eyvanda çöreyh yemeye hesretik,az qalalıllar ağzımızda ki tikeyi qaçıdalar.O pişiyhde burda balalasaydı,lap yaman güne qalardıq.
”Cehennemin dibine qalardıq!” deye sözünü kesti Sefer dayı.”Sonra da baxdı ki arvadının dili durmuyacaq,hersini yeyip;”Kâş azdırmasaydız,yazzığıydı heyvana.Her ne ise…qax çay qoy,eyvanda çay içek,üreyim darıxdı.” diye devam eledi sözüne.
Refiqe durdu ocağa teref çay qoymaya.Birden pencerenin önünnnen bir mavıltı sesi geldi.Refiqe başını tez çevirdi sesin geldiği yere.O da eriynen oğlu kimin isdiyidi ki boz pişiyin sesi olsun bu ses.Tez yumuldu perdeyi çekti.
Bir de ne görsünler?Boz pişiyh,yığıp ayaklarını götünün altına,oturup camın önünde.
Bu evde illerce toy,bayram olmuşdu ama heç belle bir şennik olmamışdı.
Uzzaqdan gören diyerdi ki;”Bunların ye ineği cüt doğup,ye de ki qurbanları qebul olup”.



 

ŞAHMARAN HİKAYESİ 
     Melekli kasabasında asırlardan beri Şahmaran yani ayak kısmı yılan ve üst tarafı insan olan bir varlıktan bahsedilir durulur.
peki Melekler Mekanı olarakta adı geçen Meleklide 
 şahmaran efsanesi hakkında bilgiler nelerdir.

Şahmaran Farsça  bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Eskilerden beri meleklide  uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılırdı. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.

Melekli  Şahmaran’ı ise iki farklı şekilde anlatıla gelmiş. Yöre halkının inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, ve bütün yılanlar ığdırın Melekli Kasabası Kültepe Deliktaş mevkinde yaşarmış. Hükümdarları Şahmaran ise gözleri kilometrelerce uzağı görebilen, üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış. Söylenceye göre Bir gün cihan şahın  dünyalar güzeli kızını hamamda yıkanırken görmüş ve görür görmezde aşık olmuş. Cihan şahtan kızını istemiş ancak şah  hem korktuğu hem de çirkin bulduğu için kızını Şahmaran’a vermek istememiş, Bunun üzerine Şahmaran, Şahın  kızını kaçırmaya karar vermiş, Hazırlıklarını yapıp dünyalar güzeli kızın hamamda olduğu bir gün buraya gelmiş Ancak Şahın adamları durumu fark edip Şahmaran’ı oracıkta öldürmüşler.
Hükümdarlarının öldüğünü duyan tepedeki yılanlarda şehri basıp istila ederek insanlara aylarca korku vermişler ve hatta yüzlerce insanı zehirleyerek şahlarının intikamını almışlar. 
 
 
 

YILDIZ FALINIZ

Qıdıx Burcu: Siz de bu inat varken ölene qeder çüreye muhtaç olacaxsız.kôtanıyzı yere  ilişdirmeyin ki;birez servax olun.sizin bu inadıyızın poxuna gezegen mezegende görsenmir heç.gezegeni siyhdir et göyde dene yıldız yoxdu ay qardaş,men ne deyim indi size.gedin özüyze iş arayın.

Exrep Burcu: Özellikle ‘yay exrepleri”nin dikkatine! Bu aralar kadınlardan uzak durun. Yaz boyu kuyruğunuzda biriktirdiğiniz zehirle kime dokunsansınız balatasız gider. Sosyâl ortamlarda onu bunu az sancın, milletin sizden zeyhlesi getmesin. Paraya gelince: Torpağı deşmekden macal tapmırsız ki parayıda tapasız

boğa:birez çöl işi var size,baş-göt olsun,gör-ot olsun

ikizler:size de çırpı işi görünür.

akrep:siz de onun bunun samannığında az göt verin,yaxalasalar deriyze saman basacaklar.

terazi:size yemek işmek görünür gardaş.harayı sikipsiz?




meştibat hikayesinin doğuşu:
melekli kasabasında hacı zekerya sahur'un (mert) öz dayısı olan meştibat  19. asırda kasabanın en güzel kızlarından eşey'e aşık olur, zamanla kara sevdaya dönüşen meştibatın aşkı tüm bölgede duyulmaya başlar,  güzel kız eşeyden hiç ilgi görmeyen meştibat sovyet sınırını geçerek azerbaycana gider, çok iyi bir müzisyen olan meştibat sevdiğinden ilgi görmeyince kendini tamamen müzik sanatına verir,  meştibat garmon tar ve nagara gibi müzik aletlerinde bölgede en tanınmış isimler arasında yerini alır, azerbaycanda sarı ehmet biriyle düğünlerde nagara çalıp şarkı söylermiş, zamanla yaşlandığını hisseden meştibat  bir müddet sonra bakü köhne bazarında bir baharatçı dükanı açarak yaşamına devam eder ve zamanla çok iyi paralar kazanan bu şahsiyet yine ığdırdaki sevdiği kız eşeye çok benzeyen gülnaz diye bir kıza gönlünü kaptırır. kendisi yaşlı olduğu halde 15 yaşındaki bir kızla evlenme çabaları köhne bazarda bulunan esnaf arkadaşları ve mahalle sakinleri tarafından esefle kınanır, gülnazı almak için büyük bir mücadele veren meştibat baküde gazetelere konu olur, bu konu azerbaycanlı ünlü yazar üzeyir hacıbeyovun dikatini çeker ve hikayeyei kaleme alır. ve zamanla azerbaycanın en güzel aşk klasikleri arasında yer alır meştibat.
meştibat doğduğu kasaba melekliyi terkettiği zaman eşey için iki mısralık bir söz söyler 
eşey hanım
meni vatana hasret 
senide balaya hasret
meştibat bu sözünden sonra bir daha doğduğu toprakları görmek nasip olmaz eşey hanıma ise çocuk nasip olmaz.
meştibat bir ara bakü radyosundan doğduğu kasaba halkına şöyle seslenir
''keçi kerim meleklide keçiler gene gorğoza gedirmi''
bunu duyan rus KGB liler meştibatı türk ajan olarak tutuklar ve sibiryaya sürgüne gönderir ve meştibat o günden sonra kayıptır mezarının nerede olduğunda bilinmez, meleklide bulunan akrabaları meştibatı bulmak için çok çaba sarfettiler fakat hiç bir sonuca ulaşamadılar. kasaba sakinlerinden silah ustası hacı zekarya sahur dayısının adını yaşatmak için kendi oğluna dayısının adını takmıştır. kendi oğluda dayısı gibi müzisyen ve tiyatrocudur. azerbaycan müziğini türkiyede en iyi yaşatan şahsiyetlerdendir meştibat sahur.

melekli76.tr.gg